28 Şubat 2008 Perşembe

Kartlar havada uçuşurken!

Dün meğerse derbi varmış. Ben dünyadan kopmuşum. Küçük futbol canavarı Metehan'ın önce Hala İspanyolca çalışalım mı diye telefon etmesi ve İspanyolca bahane Lig Tv şahane diyerek kapıdan içeri girmesi ile gerçek yüzüme vuruldu. Maç başladı ben göz ucuyla bakıyorum Metehan hararetle seyrediyor. Havada kartlar uçmaya başlayınca bende heyecanla seyretmeye başladım. Maç magazinsel boyut kazanınca seviyorum ben sanırım. Maçın bitiminde Metehan zeybek oynaya oynaya evine gitti. Bu arada büyük futbol canavarı kendini uykuya vermiş kendi evinde. Maç sonu ona ilişilmedi. Bu fenerbahçe kaderimle oynuyor farkında değil.
Etrafım futbol canavarlarınca sarılmış. Ama ben onların maç sonunda eğer kazandılarsa yüzlerindeki ifadeyi seviyorum. Bir de maç sırasında yaptığım yorumlara 7 den 70'e aynı şekilde kızıyorlar. Genlerinde var sanırım.
Pazar günkü maça Metehan Kentucy menü dahil rezervasyon yaptırdı, bir de sonrasında patlamış mısır istermiş.
Maç boyunca Metehan'a yenmenin yenilmenin önemli olmadığını, futboldan keyif almak gerektiği gibi öğütler veriyorum dırdır. Ben çekiyorum gelecek gelin çekmesin diye küçük yaştan bilinç altı yapıyorum. Ama hiç umru değil. Yeni bir canavar yetişiyor!!

25 Şubat 2008 Pazartesi

Haftasonu Haftasonu

Tüm pazar günü üst üste üst üste smallvile seyredince Vedat'ı Clark kendimi Lana zannetmeye başladım. Vedat'ın doğa üstü güçleri olduğunu görsem hiç şaşırmayacak kıvama geldim. Bu üstüste dizi seanslarını seviyorum. Beynim arkada bir yerde bilgileri çekmecelere yerleştirirken ben öylece ekrana bakıyorum.
Akşam Deniz ve Melisle buluştum sonra eve gelip el atmazsam belediyenin işe karışacağı mutfağı topladım. Dolap içlerini bile boşalttım. Şimdi sizlere bir sorum var, evinizde kaç tane tuzluk biberlik var.Ne olur sayın da söyleyin normalmiyim anormalmiyim anlayayım. Ben bilmeden koleksiyon yapıyormuşum galiba.
Cumartesi günü blogcu buluşması yaptık yine. Lale Abla Alkım'daki kavgamı kaçırdın. Sen beni terbiyeli bir kız olarak tanırken Zuz ve Ebru edepsiz halimle tanıştılar. Daha bir kaynaştık böylece. Bir de o melek kanatlarını almadım diye çok pişmanım. Fener'in yenilgisinden sonra melek sabrı verirdi belki bana :):)
Yeni bir haftaya başlıyoruz. Yine koş koş olacak. Power Plate'de 4. haftaya girdim. Sonuçtan memnunum bırakmak yok. Bir de sabahları yürüyüşe başlasam. İyi haftalar herkese...

23 Şubat 2008 Cumartesi

Eski Yazı Günü: Tek taşımı kendim almadım.

Blog tembeli oldum bu aralar. Hafta içi nasıl geçti anlamadım. Birden Cumartesi pırıl pırıl geliverdi. Eski yazı ararken birden bunu buldum.Neredeyse 2 sene önce yazılmış.
Nisan'da Van gezisi var yine güneşe doğru gideceğiz hem de bu sefer daha kalabalık. Gönderilen kitaplar bir sürü oldu. Bu hafta içi ilk gönderiyi yapacağız. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Zaten ayrı bir yazı konusu olacak bu.
Eski yazımı okuyunc aİngilizce dersi verdiğim günleri ve öğrencilerimi çok özlediğimi fark ettim. Keşke vaktim olsa yeniden başlasak.
Bir de ben bu yazıyı yazdığımda hamile olduğu için Corana'ya pek özenen Ebru'ya ithaf ediliyor.
Artık bir Corona partisi patlatabiliriz Miray büyüdü artık :):)

İşte eski yazım :)

6/5/2006 - Tek taşımı kendim almadım
Sağ eller havaya
pırlantalar buraya...

Ben tek taşımı kendim almadım.Ama eski kafa da devam etseydim alırdım hem de istemiyorum pilav yapmak diye bağıra bağıra.
Bayılıyorum bu Nil Karaibrahimgile. Değişik bir enerjisi var Gözlerinden fışkırıyor. Eteklerini seviyorum bir de özellikle selo pabucu yarım reklamında giydiğini.
Ne renkli biri, şarkıları da öyle. Uzun zamandır CD almamıştım.Kazaa sağ olsun ne istesem indiriyordum. Yasal değil biliyorum ama ne yapayım.Dün Nil'in CD'sini aldım.
Şimdi bir yandan CD'yi dinliyorum bir yandan Corona'mı yudumluyorum.
Ayy pek bir havalı oldu cümlenin Corona kısmı...
Hafta sonunun tam ortası yarın kocaman bir tatil günü pek bir mutluyum. Hem de sebepsiz bir mutluluk aman nazar değmesin.
Bu arada saçlarımı biraz kısa kestirip kontrol altına alamadığımı yazmıştım. Bugün ufak öğrencilerimden biri öğretmenim saçlarınızı kestirmişsiniz cadı gibi olmuşsunuz dedi.Hem de iltifat gibi söyledi ne bu şimdi...Cadı saçlarım biraz jöleyle yatıştılar bugün.Zaten benim huzur seviyemle saçlarımın kabarıklığı arasında bir bağlantı var.Ne zaman ki herşey güllük gülistanlık saçlarım kuaförden çıkmış gibi ...Hep öyle olmuyor tabi.
Şu toplantılar falan bitince iş bakımından rahatladım. Yoğunluk devam ama en azından kafam daha rahat.
Bu ay sonunda annemlerle Türkiye'nin doğusuna doğru bir tura çıkıyoruz. Erzurum, Kars,Iğdır ve Nahçivan. Erzurum ve Kars'ı daha önceden gördüm ama Iğdır'a ilk defa gideceğim.Iğdır'ın benim için yeri çok özel. Iğdır yumuşak iklimi nedeniyle Akdeniz'den alınan bir gelin gibidir diye okumuştum bir yerlerde.Ben tek taşımı kendim almadım.Artık Iğdır'a gidip tek taşımı alanın şehrini görmenin zamanı geldi.
Mutluluğun tatille bir ilgisi mutlaka olmalı...

http://zeya.blogcu.com/546591/

18 Şubat 2008 Pazartesi

Kar Tatili

Belki binbeşyüz kere ne güzel yağıyor dedim, çok üşüsem de pazar gecesi gece yarısı bahçeye çıktım. Donarak da olsa kar resimleri çektim. Yüzüme düşen karlara çevirdim. Pencerenin önünden kendimi alamadım. Okulların tatil oluşuna sevindim sanki bana ne oluyorsa.
Bugün düşmeden işe gittim düşmeden geri geldim hatta kaymadım bile gelişme var. Yolda düşeceğim zaman kendimden büyüklere bile evladım bir yardım et diye çığırdım. Kendimi kasmaktan tutuluyor bacaklarım ha düştüm ha düşeceğim diye. Bu sefer kar pof pof olduğu için keyifliydi. Kar macerası işte böyle geçti...

15 Şubat 2008 Cuma

Eski Yazı Günü: Özendiğim anlamsız şeyler

Yine hafta sonu yine eski yazı günü. İyi hafta sonları herkese :)

31/1/2006 - Özendiğim anlamsız şeyler
Ben küçükken anlamsız şeylere özenirdim.
Mesela herkes okula gidiyor diye okula gitmek için deli divane olmuştum. Beslenme çantamın içine boyama kitaplarını tıkar evde kendime sınıf yapardım.Duvarlara tebeşirle yazar.Hem öğretmen, hem öğrenci olurdum.
Sonra okula başladım ve ilk günden iğrendim.Boşuna özenmişim onca yıl.İlk gün sınıfa girmemek için uzun süre direndim. Hatta ilk gün annemin işi vardı beni okula Edide ile Tuna Abla götürmüştü.Ben sınıfa girmeyince arka sıramda oturmak zorunda kalmışlardı bir ders boyunca.
Sonraki bir kaç ay boyunca annemi camdan görmezsem zırıldadığım için annem okul bahçesinde örgü örmüştü.Ben aklıma geldikçe camdan dışarı bakar annemi görüp rahatlardım.
Birgün de tuvalete gitmek için sınıftan çıkmıştım ama evdeki tuvalete gideceğim ayrıntısını öğretmenimden saklamıştım. Yarı yolda hademeler yakalayıp okula geri götürmüşlerdi beni.
Sonraları bir kaç kez ben önde hademeler arkada o yolu koşmuştuk.Hep yakalamışlardı beni eve varamadan.
Bir anlamsız özentim de ütü yapmaktı. Oyuncak ütüm vardı.Evdeki ütüyle onu ısıtıp bende ütü yapardım. O günlerden beni görenler müthiş becerkli bir ev kadını olacağımı düşünmüşlerdir ama yanılmışlar. En son ütüyü oyuncak ütümle yapmış olabilirim.
Bir özentimde ilkokul yıllarında gözlük takmaktı. Bir gözlüğüm olsun daha akıllı görüneyim diye ölüp biterdim.ve mutlu son gözlerim bozuldu lisede bir kaç yıllık gözlük macerasından sonra şimdilerde lenslerle hayatıma devam ediyorum. Gözlük takmak hiç de özenilecek bişey değilmiş anladım.
En komik özentim ise babaannemin kıvırcık saçlarıydı.Mısır püskülü lepiska saçlarıma bakıp kıvırcık olmasını isterdim.İsteğim kabul oldu. 12 yaşlarına doğru saçlarım koyun kıvırcığı olma durumuyla kontrolden çıktı.Düz saçla başladığım orta bire telefon teli gibi kıvırcık kabarık saçlarla devam edince annemi okula çağırmışlardı perma yaptırdım zannedip. Sonra da düz saça özenip fön çektirmekten şimdilerde saçlarım da şaşırdı düz mü kıvırcık mı.
Buaralar çok özendiğim bir kaç şey daha var ama onları kimseye söylemeden aklımdan çıkartıyorum. Mesela İkiz annelerine özendiğimi söylemem size boşuna ısrar etmeyin :)

Kar geliyormuş !

Kar alarmı nedeniyle bursa gezimiz iptal oldu. Bu sefer cidden kar geliyor galiba ki herkes alarma geçti. Ebru hep senin yüzünden. Kaç gündür kar diyip duruyorsun. Şöyle güzel bir yağsa her yer bembeyaz, ne güzel olur. Bursa iptal olunca hafta sonu bana kaldı.

Dün hiç sevgililer günü havasına girmemiştim. Evin kapısında bir torba aasılıydı annem ne bırakmış diye bakarken Suzi'nin harika muffinleri ve tuzluları olduğunu gördüm. Hem de muffinler kalplerle süslenmişti. Zıplayarak eve girdim. Birden sevgililer günü ruhumu sardı.

Vedatla yemek yedik, yılbaşında unuttuğumuz şampanyayı içtik. Ben şampanya patlatılırken stres oluyorum. O yüzden şarap gibi sessiz açtık. Gözüme gelecek hissinden olayın kutlamasına kaptıramıyorum kendimi.

Akşam Vedat gittikten sonra çayla ayılmaya çalıştım. Gece geç yatıp sabah erkenden zımba gibi kalktım. Power Plate'e gittim 9'da oradan da işe. 2 haftayı bitirdik sporda rekordan rekora koşuyorum.

İyi hafta sonları herkese! Bol karlı :)

ps: Kitap kampanyası ile ilgili desteğiniz için çok teşekkür ederim. Öyle yerlere ulaşmışız ki. Dün ilk kitapları elden teslim aldım. Yarın Kültür Merkezine gelenler varsa alacağım. Resimlerle birlikte tek tek duyuracağım. Hepinizi çok seviyorum.

13 Şubat 2008 Çarşamba

Elbise melbise


Kışa inat içim rengarenk benim. Şu yukarıdaki elbisenin çeşitli renklerinden istiyorum. Bir elbiseyi 7 farklı model giyebiliyorsunuz ne harika değil mi? Siyah, mavi ,fuşya ve kırmızı isteklerim var. Ayrıntılar burada. http://www.victoriassecret.com/
Bu aralar tüketici ruhum kabardı blogumdanda belli bu sanırım.
Dün akşam Ebrucuk, Nurdan ve Ben buluştuk. Ebru'nun doğum gününü kutladık gecikmeli olarak. Çok keyifliydi. Taa Afrika'daki Nalan'ı mesajlarla taciz ettik. Nurdan'ın kuzeniyle kaynaştık :):)
Bu sabah önce yağmur sonra kar gördüm şimdi de güneş çıktı. İstanbul'un havası kendini şaşırdı.
Hafta sonu kar varmış. Benim her Bursa yolum karlı olacak galiba.
Bir sürü yapılacak şey var. Hepsi de aklıma gece yatınca üşüşüyor. Kağıt kalem alıp yatacağım artık. Şu 3 güne kuaför, alışveriş, bir sürü toplantı, bir sürü öğrenci, bir sürü koş koş bir de sevgililer günü sığacak. Bu sene sevgililer günü için pek bir durgun gördüm kendimi. Belki yarın hevesim gelir yerine.
Benden bu kadar şimdilik biraz daha koşayım ben :)

11 Şubat 2008 Pazartesi

Pazartesi notları

Geceleri uyumak bilmiyorum hele dün gece inat edip ışıkları kapatıp yatağa girdiğim halde saatlerce uyuyamadım. Düşünceler üşüştü durdu. Neler düşündüm neler. Sabah ruh gibi kalkıp önce powerplate'e gittim. Oradan da işe. Şimdi de vakit geçsin uyuyayım diye bekliyorum yoksa böyle erkenden yatınca gecenin bir yarısı uyanıveriyorum sabah yine kalkamıyorum. Eskiden çalışmazken benim gecem günüme karışırdı. Sabahlara kadar oturur sonra tüm gün uyurdum. Annem bana gece bekçiliği işi bulacaktı neredeyse.
Bu hafta yine yoğun bir hafta olacak. Mümkünse kırmızı kalp ve şu kadarcık bişey reklamı görmeden bir kaç saat geçirmek istiyorum.
evi elden geçirmek ve çöp ev olmaktan kurtarmak gerek. Tek kişi bir evi nasıl dağıtabilir anlamıyorum. Sanki kendi kendine bir organizma bölünerek çoğalıyor herşey.
Artık saatim geldi uyumaya gidiyorum. İyi geceler ve iyi haftalar herkese...

Dip not: Hafta sonu Bursa'ya gidiyoruz annemin Tayyare kültür merkezinde 17 Şubatta saat 14:00'de konuşması var. Eğer Bursa'da yaşayan ve gelmek isteyen olursa çok sevinirim.

10 Şubat 2008 Pazar

Rengarenk İstekler


Evde kullandığım yemek takımından sıkıldığımdan beri 2 kişilik takımlar alıyorum. Böylece 2 kişiden fazla olduğunda birbirinden değişik rengarenk sofralar kurabiliyorum. İnternette gezinirken yukardakilere rastladım ve bayıldım.
Hava buz gibi olsa da ben baharı özlüyorum.Havalar ısınınca, bahar gelince bir göl kenarında piknik yapmak istiyorum ve bunun içinde aşağıdakilerden biri ve kareli bir örtü şart.




İyi Ki Doğdun Ebrucuk!

Bugün ebrucuk'un doğum günü. İyi ki doğdu. İstanbul'u mesken edindi kendine bir iş bir de İstanbullu bir eş :):) bulursa tamam olacak. Bizim mahallede olması tercih edilir. Ben ona mahalle komşusu olmayı cadde de karşılaşmayı akşamları bir kahveye buluşmayı çok sevdim.
İyi ki doğdun Ebru!!!! Nice mutlu yıllara. Yeni yaşın sana koşarak gidecek bir iş ve aşk getirsin!!
Ebrucuk beni sobelemiş. İşte sobe geliyor.

EKRAN GÖRÜNTÜM YANİ MASA ÜSTÜ ;
İş yerinde boş mavi windows görüntüsü evde ise Toshiba'nın havuz kenarında bir kız görüntüsü. O kızı ben zanneden çok kişi oldu o ayrı. Ben neden masa üstümü özelleştirmiyorum acaba...
Yapmak İsteyip Yapamadıklarım
Aklıma taktığım herşeyi er geç yapma huyum var. Yapmak istediğim ama hala yapamadığım bir şey ise bir kitap yazmak :)
Hayatta En Keyif Aldığım Şeyler
Upuzun kahvaltılar, bütün gün evde oturup kitap kahve kurabiye 3'lüsü yapmak, Vedat'la dizi seyretmek, yeni şehirler keşfetmek...

Ben kimseyi sobelemiyorum ama isteyen yazabilir...

8 Şubat 2008 Cuma

eski yazı günü:Zeya sobesi

Yine eski yazı günü geldi. Kendini anlat sobesi okumayı en sevdiğim sobelerden biri. Bir anda taşların yerine oturduğu bir sobe. Bir sene önce yazmışım.

6/2/2007 - Zeya Sobesi
Kendini anlat sobesi kapıma dayandı öyle zor geliyor ki...
2 Erkek çocuktan 13 yıl sonra annem hamile kalınca ya hayırdır ya uğur'dur demiş ve adımı Uğur koymuşlar. Bu bana tüm hayatım boyunca yeni tanıştığım insanlara "evet biliyorum erkek adı ama ben kızım ve adım Uğur" repliğini tekrarlama mecburiyeti bırakmıştır.Bir de Uğurböceklerine karşı bir yakınlık. Zeynep Kamil de doğduğum için göbek adım Zeynep bu durumumu en azından resmi işlerde kurtarır.Askere çağrılmamı engelledi mesela. Eskilerde bana Zeynep diyenlere bön bön baksamda artık bu isme alışma eğilimi gösteriyorum. Zeya'da bu isimle soyadımın ilk harfinden geliyor zaten...
İlkokul ve lise boyunca tüm gittiğim okullardan nefret etme eğilimi gösterip her sabah bulantılar eşliğinde okula giderdim. Hani derler ya lise yıllarına geri dönsem. Benim için bir hayal değil bir kabustur. Ama üniversite için aynı şeyi söyleyemem.Marmara Üniversitesi İktisat bölümü devam mecburiyeti olmadığı için sanırım bana pek bir eğelenceli geldi. Zaten halen en iyi arkadaşlarım üniversite arkadaşlarımdır.
Üniversite sonrası okumaya doyamayıp pazarlama eğitimi alma amacıyla macera dolu Amerika günlerine başladım. Bu serüveninin ilk haftasında üst üstte binilen rollercoasterlar sayesinde kulak içi denge sistemim bozup yaban ellerde hastanelere düştüm. Böylece dengesizliğim Amerikalılar tarafından belgelendi. Kaybettiğim dengemi ve kendimi bir lisan bir insan diyerek kaçtığım pardon gittiğim Floransa'da buldum. Ancak hala en ufak baş dönmesinde panik yaratan, kendi kullandığı arabadan başka arabada yeşil olup kusan bir insan haline geldim. Henkel Kozmetik Pazarlama, kendi işini kurma ve hayatının dersini alma sonrasında ev kızı olmaya karar vermişken İspanyolca kursuna yazılmaya gelip yurtdışı eğitim danışmanı olarak işe başlayarak tüm çevreme iş aramazken iş bulan insan şoku yarattım. 4 senedir de her sabah işe koşarak gelmenin keyfini çıkarıyorum. (Cidden koşarak evden 5 dakika sürüyor)
Bu arada 2001 yılbaşısında Deniz'in bana bu yıl torunlarının dedesiyle tanışacağın yıl olsun diye yazdığı kartı pek ciddiye alıp o yıl bitmeden Vedat'la tanıştım. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine doğru ilerliyoruz. Eğer Fenerbahçe bir engel çıkarmazsa :):) 60 yaş günümüzü birlikte kutlamayı planlıyoruz.
Bir de son olarak eğer bir gün karşılaşırsak beni sol elimin üzerindeki Uğurböceği dövmesinden tanıyabilirsiniz. Metehan'ın deyimiyle o benim markam...
Ben de Mutfaksolistiyle Mitsuko'yu sobeliyorum eğer hala sobelenmedilerse...
ve şimdi bu yazıyı hiç okumadan yolluyorum. Okursam o eksik bu fazla diye akşama kadar yollayamayacağımı biliyorum çünkü...

ps: Bu yazıma bir yorum da Sevgili Esra (büyüleyen mutfak kokusu yazmıştı. Şimdi okuyunca susup kaldım. Nur içinde yatsın...

8/2/2007 - MERHABA
Yorum yazarı: buyuleyenmutfakkokusu
ZEYACIM OKUDUM BİR SOLUKTA SENİN SOBENİ VE DEDİM Kİ KENDİME BİTİNCE UMARIM BİR GÜN ELİNDE UĞUR BÖCEĞİ TAŞIYAN BU KIZI BEN DE GÖRÜRÜM UÇ UÇ BÖCEĞİM ESRA SANA GÜZEL BİR DOSTLUK ALACAK (UMARIM) SEVGİLER BURAYA KADAR SENİNDİ ŞİMDİ ANNECİĞİNİ ÇOK ÇOK ÖPÜYORUM ONA İYİ BAK O DA KENDİNE İYİ BAKSIN :):):)

7 Şubat 2008 Perşembe

Çocuk Kitapları Topluyoruz

Sunay Akın'ın anlattığı çok sevdiğim bir hikaye vardır. Babası çocuğa pazar günü hayvanat bahçesine gitmek için söz vermiş ancak pazar günü televizyonun karşısında oturmak daha rahat gelmiş. Oğluna gazeteden çıkan dünya haritasını parçalara bölüp vermiş bunu doğru olarak birleştirirsen hayvanat bahçesine gideriz demiş. Nasılsa akşama kadar tamamlayamaz düşüncesiyle rahatça koltuğuna kurulmuş. 15 dakika sonra çocuk bitti baba hadi gidelim demiş. Adam bir araya gelmiş haritaya bakarak nasıl yaptığını sormuş. Çocuk da arka sayfasında bir adam resmi vardı adamı düzeltince dünya kendiliğinden düzeldi demiş.

İnsanları düzeltmenin en etkin yolu çocuğu eğitmekten geçiyor. İmkanı olmayan çocukların daha iyi imkanlarda okumaları iç dünyalarını kitaplarla zenginleştirmeleri için yine bir kitap kampanyası başlatıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığından onaylı ilköğretim okuma kitaplarını topluyoruz. Bu seferlik sadece çocuk kitabı ve kırtasiye malzemesi (defter, kalem, silgi vs) topluyoruz.

Bunun için siz neler yapabilirsiniz?

-Eğer evinizde okunmuş çocuk kitapları varsa onları gönderebilirsiniz.
-Yeni kitap satın alıp gönderebilirsiniz. 1 tane bile olsa damlaya damlaya göl olur.
-Bloglarınızda ve mail listeleriniz de bu duyuruyu yayınlayabilirsiniz.
-Farklı fikirlerinizi benle paylaşabilirsiniz.


Ben kendim göndermek istiyorum veya İstanbul dışında yaşıyorum diyenler bana mail atarlarsa okulların adreslerini verebilirim.
İhtiyacı olan her okulda birer kütüphane kurulsa ne güzel olur değil mi?


İletişim:
Kazım Karabekir Paşa Kültür Merkezi
İlgili kişi: Turhan Menlikli
Kazım Karabekir Sok.no:8 Erenköy İstanbul
Mail: uayas@hotmail.com

Şimdiden herkese çok teşekkür ediyorum çünkü bu konuda hepbirlikte harikalar yaratacağımızı biliyorum.

5 Şubat 2008 Salı

Deli miyim neyim?

Her insanın sinir olduğu küçük bişeyler vardır. Bir anda beni delirtebilen ufacık şeyler. İşte onlardan bir kaçı...

1) Maillerde v yerine w yazılması. Ne yazarsa yazsın soğuyorum okumuyorum. İsterse en önemli mail olsun. Umursamıyorum.
2)Telefonlarını kendileri aramayıp bağlatan insanlar. Telefonu açıyorsunuz birisi bir dakika diyor ve bekliyorsunuz. Ben çat diye kapatıyorum telefonu 2 saniye bile beklemiyorum. Gıcık mıyım evet.Ama bilen var mı insanlar neden kendi telefonlarını açmazlar. Haklı bir durumları varsa artık kapatmayacağım söz.
3)Alışveriş yaparken dibimde biten ve her baktığım ürünün bir de şu rengi var, bir de düz yakalısı var diye açıklama yapan tezgahtarlar. İlk bakışımdan sonra anlaması lazım açıklama istemediğimi ama koşarak kaçıyorum öyle yerlerden.
4)Hiç igilenmeyip birbirleriyle kavga eden, dedikodu yapan tezgaharlar. Dükkana müşterimi girdi eşek mi girdi umursamayanlar. Geçenlerde cadde de bir oyuncakçıda iki satış görevlisi frizbi oynuyordu tezgahların arasında sinip kaldım. Suratıma frizbi çarpması en korktuğum şeydir.Nefret ederim o oyundan zaten. Avaz avaz bir durun ben geçeceğim diye bağırdım da durdular. Garip olaylar hep benim başıma mı geliyor. Bana da yaranılmaz ilgide istemem ilgisizlikte işleri zor valla.
5) Bir de kanka olduğum çiçekçilerin önünden çiçek almadan geçme stresi var. Tanımasınlar diye peruk falan takacağım yakında. İnsan her seferinde çiçek alamaz ki. ayda yılda bir kez belki. Caddedeki bilimum çiçekçiler ben geçerken abla al diye elime tutuşturuyorlar.
Her seferinde bir bahane. Deli miyim neyim strese giriyorum. Birde bunun meyveci, enginarcı, versiyonları ve selpakçı çocuk olayları var. Anlatsam içiniz bayılır.
6)Restoranlarda yemeğin yanlış gelmesi. 10 kişilik masada hep beni bulur ama neden mutlaka yemeğin bir yerini değiştirip insanların kafasını karıştırırım. Üzerine başka sos, yanına patates değil domates gibi istekler yüzünden yanlış yemek yerim.
7)Dolmuşta orta sıraya oturmak ve milletin parasını vermek. Zaten düz otururken midem bulanır bir de sağa dön para sola dön para bir gün para üstü yerine birinin üzerine çıkaracağım.
Hep en arkada otururum. Hatta yan dönemem en son Ebrucuk'a açıklama yaptım. Kızcağız konuşurken kafam önümdeydi yol boyunca küstüm sanmasın diye.
8)Kaldırımı boydan boya kapayıp sohbet edenler ve yol vermeyenler. Delirtirler beni. Benim bir üst modelim Vedat alışveriş merkezlerinde alışveriş arabalarıyla yolu kapatanlara delirir. Çarpışan araba kullanır gibi çarpar millete asabi asabi. Tencere kapak gibiyiz işte...
9)Sinemada konuşanlar ve çat çat mısır yiyenler. Özellikle cep telefonunu kapamayanlar. Sürekli dönüp bön bön bakarım filmi falan kaçırırım. Bu yüzden evde film seyretmek gibisi yok.
10)Trafikte yerli yersiz korna çalanlar. Özellikle yeşil ışık yanar yanmaz. Önlerine geçip yavaş yavaş gidesim gelir. Hatta durup ne var ne oldu diye sorasım. Kırmızı ışıkta en önde duran insan bazen dalarmış o yüzden o kornalar yararlıymış derler. Ben bilmem sinir olurum...

Var mı sizinde delirdiğiniz ufacık bişeyler?

4 Şubat 2008 Pazartesi

Hafta Sonu

Bahar gibi bir hafta sonu buz gibi soğuktan sonra iyi geldi. Bol bol sokaklarda özellikle deniz kenarlarında vakit geçirdim. İçim açıldı.
Bugün de hava harikaydı. Bahar çabuk gelsin. Şöyle güneşin altına oturup keyif yapalım istedim.
Pazar günü Vedat hasta olduğu için evde koca karı ilaçlarımı onun üzerinde deneyerek geçti. En son zencefilli çaydan sonra kendimi çok iyi hissediyorum eve kadar koşabilirim diye evine kaçtı.
Ben daha burun açmak için annemin reçetesi tuz çekme olayına girecektim.
Bir de maç varmış dün. Ben de maç saatlerini kızkıza değerlendirdim. Pazar günü Ebrucukla karşılaştık yolda. Artık bizim mahalleli oldu. Gitmesin İzmir'e.
Hafta sonu tavsiyem Suadiye Va Piano'da Rokalı, permesanlı pizzadır. Bir de içinde yeşil elmalar olan salata, karedesli olabilir.
Yarın Milyonuncu kez Power Plate'e başlıyorum. Bu sefer 5 haftayı bitirmeden bırakmak yok. Göreceğiz bakalım.
ps: Gazete okumak, TV seyretmek istemiyorum. Bu dönem bitecek di mi?

1 Şubat 2008 Cuma

2 resim arasındaki 25 fark


Yukardaki 2 resim arasında sizece kaç fark var?Neredeyse 25 kilo fark var. Eski yazı günü geldi. İşte eskilerden kilo özgeçmiş yazım ama bu sefer resimli. İnanılır gibi değil di mi??? Hala kilomu koruma savaşları sürüyor tabii.

23 Mart 2006 Kilo Özgeçmişi
Bu hafta diyetisyenimden mezun oldum.Yaşasın.ama bu sağlıklı beslenme durumunu pek sevdim.Diyet yaptığımı farketmeden kilo verdim. Eğer zorlanmadan kilo vereceğiniz bir diyetisyen arıyorsanız size Sevinç Akdur'u kesinlikle öneririm.
Yine alıştığım biçimde beslenmeye devam ediyorum. Miğdem hiç bulanmadan 2 ay geçirdiğim için çok mutluyum. İstediğim kıyafetlere girebildiğim için de.

Ben küçükken çok zayıfmışım.Hatta hatırlıyorum annem bir gün beni giydirirken panik olmuş doktora koşmuştuk.Belimin iki yanında çukur var diye.Doktor zayıflıktan demişti annem ki doğum kilolarını hala verememiş etine dolgun bir anne olarak bayağı utanmıştı.

Bu tok evin aç kedisi olaylarım bayağı sürdü.Kollarım ve bacaklarımda gıda eksikliğinden pütürler bile çıkmıştı annem deliye dönmüştü.Bana 2 lokma yedirmek için tüm mahale madara olurdu.

Sonra ne oldu bilmem bir anda bir değişime girdim.12 yaş civarı dümdüz olan saçlarım telefon teli gibi kıvrıldı. Bir de balık eti bir yaşama başladım. Yazları sporla kilo verdim, kışları aldım.Boyum beni kurtardı hep.
Sonra Amerika maceram başladı. Orada anormal büyük boy fast foodlarla beslendim.Özledim hamburger yedim, sevindim tatlı yedim. Ağladım kurabiye yedim. Hep yedim.
Blogcu Hopeandfaith iyi bilir orada aynı evi paylaştığımız için :) Ve havaalanında annem beni zor tanıdı. Gittiğimden neredeyse 20 kilo fazlamla geri döndüm. Yuvarlanarak.Bacağından şişirilmiş koyun gibiydin diyor şimdilerde...
Sadece bir eşofmana ve bir elbiyeye sığabiliyordum ki o elbiseyi saklıyorum. Bir kaç sene şişko patates gezdikten sonra bir diyetisyene gidiverdim. 6 ayda 20 kilo verdim. Sonra 4 sene bu kiloda kalmayı (+1,2 kiloyla) başardıktan sonra şimdi yaklaşık 5 kilo daha vererek hayatımın en ince haline adım atmış bulunuyorum.
Tabii kemiklerim iri olduğundan hiç bir zaman çok ince sıska tabir edilenler gibi olamayacağım. Ama bu halimden de oldukça memnunum. Ben en kilolu halimle bile kendimden mutluydum ya o ayrı mesele.
Bu yazının ana fikri: kilo vermek imkansız değildir.Yeter ki gerekli sabır ve irade gösterilsin...

http://zeya.blogcu.com/386414/

ps: Yukardaki hopeandfaith artık Ebruy