30 Ocak 2008 Çarşamba

Okudum Yazdım

Yine okuma dönemindeyim. Okuduklarım birikti yazmazsam olmaz :)

Hayal Silgisi Cem Şancı
İşinizi bıraktığınız gün işe devam etmek isteyen bir ikiziniz çıksa ortaya ne yapardınız. Bu ikiz siz olduğunuzu iddia etse, arkadaşlarınızla, sevgilinizle işleri karıştırsa neler olur. Cem Şancı erkeklerin dünyasını anlatır hep kitaplarında. Bu kitabının konusu da ismi gibi oldukça ilginç

Söylenmemiş Şarkılar Canan Tan
Canan Tan'ın okuduğum 2. hikaye kitabı bu. Diğeri Çikolata Kaplı hüzünlerdi. İnsanın içine dokunan hikayeler var.

Yansımalar Nevşah Fidan
Nefesinizi değiştirin hayatınız değişsin. doğru nefes teknikleri ile vücudumuzdaki ve haatımızdaki tıkanıkların açılabileceği anlatılıyor bu kitapta. Bİr çok nefes alıştırması var. Oldukça ilginç.

Siyah Süt Elif Şafak
Elif Şafak'ın bütün kitaplarını aldım ama bir önyargı ile okumadım. Günlerce başucumda sürünüp sonra kütüphaneye gittiler. Siyah Süt okuduğum ilk kitabı. Elif Şafak bana içi karanlık geliyor. Nedenini bilmiyorum. Bu kitapta içimdeki koronun yalnız bende olmadığını anladım. Kadınların doğum sonrası yaşamına farklı bir bakışı var. İçinizdeki kadın tiplerini tanıyor musunuz? Ben Elif Şafak'ınkileri sevdim, belki gün gelir kendiminkilerin hepsiyle barışabilirim.

Rolkesen Millenia Black
2 Ayrı şehir, 2 mükemmel ev, 2 kadın, 3 kız çocuğu ve bir adam. Reginald 2 hafta bir evde bir karısıyla diğer 2 hafta başka evde başka çocuklarla diğer karısıyla yaşıyor. 2 ailenin birbirinden hiç haberi yok. Ama sonra... (Zuz ve Ebrucuk'a not: Bu kitabı okuduktan yaptıklarımı anlatmama gerek yok di mi:):):))

Sevdalım Hayat Zülfü Livanelli
Zülfü Livanelli'nin ilginç yaşam hikayesi.Desertwind'in tavsiyesi üzerine okudum. Bir dönem bir yaşam anlatılıyor. Oldukça ilginç bir hayat hikayesi ülkeden ülkeye yaşanan bir hayat. Bazı biografiler hep bana tek taraflılık hissi veriyor. Bu da onlardan biri.

Yaşama Yerleşmek Üstün dökmen
Üstün Dökmen'i anlatmaya gerek yok. Ben Tv programlarındansa kitaplarını okumayı daha çok seviyorum.

L'amore non fa per me (Aşk benim için değil) Federica Bosco
Aşkı peşinden farklı bir ülkeye giden ama hayatı iyice karışan bir yazarın hikayesi. İtalya'dan aldığım bu kitap tamamını okuduğum ilk İtalyanca roman olma özelliğini taşıyor. Kayıtlarıma geçsin istedim. Yazarın Türkçeye çevrilmiş kitapları var.

Şu anda okuduğum kitap:

Laleninbahçesinin hediyesi: İstanbul Seni Unutmadım. Selim İleri. İstanbul serisi kitaplarından daha önce okumuştum ve diğerlerini almak istemiştim. Ne istesem oluyor hissiyle bu kitap hediye geldi :) Ben eski İstanbul'u aslında hiç yaşamadığım ama annemden dinlediğim İstanbul'u özlüyorum. Tramvayla plaja gitmeyi, şık şık giyinip beyoğluna çıkmayı,hiç görmediğim Süreyya Plajını...

Moonsun'dan


Bu sabah kar atıştırırken evden çıktım sevine sevine. Posta kutusunda kocaman bir zarf gördüm, digiturk dergisi akşam alırım derken digiturk değil Moonsun'dan gelen posta olduğunu gördüm. Tutuk boynuma rağmen zıp zıp zıpladım. Çantama attım ve iş yerinde sabah kahvesi eşliğinde açtım. İçinden harika bir kart , müthiş uguböcekleri ve bir anahtarlık çıktı.

Şu blog işi cidden sihirli. Sanal birşey ama elle tutulur dostluklar yaratıyor.Kıtalar arası dostluk bağları kuruyor. İyi ki blogum var dememe sebep oluyor her geçen gün.

Sevgili Moonsun, çook teşekür ederim. O kadar sevindirdin ki beni. Kokoş parıltılı uğurböceklerine bayıldım. Taa oralardan buralara sıcaklığını hissettirdiğin için teşekkürler. İyi ki varsın!

Moonsun'ın el yapımı kartlar tükkanını hala ziyaret etmediyseniz buradan gidebilirsiniz.
Artık uluslararası satış da başlamış :)

29 Ocak 2008 Salı

Islak Monitör, Feng Shui ve karda düşmek

Gece yağan kar pencere aralığından sızmış ve ofiste benim monitörümü yüzer hale getirmiş. Hatta sadece monitörle de kalmamış masamın üzerind eduran telefon, kalemlik ne varsa sular altında kalmış. Neyseki alt kat kuaför güçlü bir fön makinesi ile monitör ve telefon kurutuldu su alan kalemlik kurtarıldı ve herşey tıkır tıkır çalışmaya başladı. Ancak masam bugün pek bir lüks su yanında şırıl şırıl sesler eşliğinde.
Geçen gün Show Max'de Eda'nın katıldığı bir program vardı ya onda bir Feng Shui uzmanı kapıdan girince sağ karşı köşe kariyer para köşesidir oraya su akan havuz koymak lazım falan demişti. Bizim ki doğal havuz oldu acaba sayılır mı? Ayrıca yine aynı köşeye mor renkli birşeyler koymak gerekirmiş. Bu bilgiyi de vermeden geçmeyeyim.
ps: Yazının ortasına ekliyorum. Ben yine sağı solu karıştırmışım. Kapıdan girince sol karşı köşe para sağ karşı köşe aşk köşesiymiş. Ben aşkımı zenginleştirmeye çalışıyormuşum ama o da morla değil kırmızı ile olmalıymış :):):)
Sabah karlar altında evden çıktım. En korktuğum şey düşmektir. Hatta bir kar yağışında Vedatın beni tutmasına rağmen bir düşüşüm vardır ki Marks& Spencer'in çöpüne doğru anlatılmaz yaşanır. Bu yüzden iki dirhem kar yağsa ben evden çıkmamaya özen gösteririm.
Bu sabah tam düşerken kendimi havada yakaladığım için sırtım tutuldu. Kendimi nasıl kastıysam artık.
Herşeye rağmen 4 gözle kar yağmasını her tarafın pamuk pamuk olmasını bekliyorum. Karda keyifle yürüyüş yaparsam hiç kaymıyorum çünkü sadece işe gelirken oluyor bu :):):)

27 Ocak 2008 Pazar

Perşembeden Pazara Resimli Günlük




Yine hızlı bir hafta geçti nasıl geçtiğini anlayamadığım ama dopdolu. Önce Perşembe akşamı zuzda buluştuk. Bol kahkahalı bir gece geçirdik muhteşem yemekler eşliğinde. Lale abla, zuz, Ebrucuk ve ben. Makineyi kurup koşarken Ebru'nun kalçasına iniş yaptım ama o saçlarını lego haline getirdiğime takıldı. Bir sürü güldük, bir sürü konuştuk biraz daha birbirimizin hayatına girdik.
Cumartesi gününe annem için Pastacı Burcu'ya annemin annesi ve babasıyla resimlerinin olduğu kurabiyelerden ısmarlamıştım. Burcu muhteşem bir iş çıkarmış ve Cuma günü iş yerine kadar getirdi. Sabah anneme verdiğimde çok sevindi. Pek gözyaşılı bir hediye oldu. Burcu'ya ve aracı olduğu için Suzan'a kocaman teşekkürler.

Cumartesi günü önce işe gittim sonra İngiltere'de yaşayan bir arkadaşım İstanbul'daymış onu ve fıstık bebişini görmeye. Hiç kaybolmadan Ataşehir'e gittim, kimse inanamadı. adım çıktı valla artık kaybolmuyorum.

Akşamda ailecek ve dostlarcak annemin doğum gününü kutlamaya yemeğe gittik. Fotoğraf makinesinin pili çok az kaldığı için tek resim çekilebildi. O resimde de garson benim suratımımı tabakla kapadı. Hem de biz poz verirken göz göre göre servis yaptı. Kıyafetlerdeki uyuma dikkatinizi çekerim.

Pazar günü Vedat'la İstinye Park'a gittik. Yine hiç kaybolmadan gittiğimi yazayım de. Pek bir alışveriş modundaydım ama sadece taze zencefil aldım. Bu senenin modasını ben pek anlamadım. Resmen el yordamıyla giyiniyorum. Giyecek birşey yok dükkanlarda. Hadi yeni sezon açılsın artık.


Meğerse biz İstinye Parktayken Fenerin maçı varmış. Vedat'ın 3 dakika da bir saate bakması o yüzdenmiş.Yolda gelirken fener'in 4 gol attığını öğrendik. Vedat kendini evine attı, maç tekrarlarını seyretmeye, ben de dergiler, yeşil çay ve kurabiye eşliğinde pazar keyfi yapmaya.


Sevgili bana ne zaman evleneceksiniz diye soran arkadaşlar şu anda evde maç sesi hiç çekilmez. Hem Fenerin başarısı da garanti değil. Anladınız siz beni :):):)
İyi haftalar herkese...




ps: Bu yazıyı yazdıktan 10 dakika sonra küçük futbol canavarı Metehan Galatasaray maçını seyretmek için salonumu zaptetti. Gülmeyin sakın küserim...

25 Ocak 2008 Cuma

26 Ocak



26 Ocak annemin doğum günü ve dedemin ölüm günü olmasından dolayı bizim için önemi vardır. Annem Ankara'dan bu akşam eve dönüyor. Hafta sonuna geldiği için bu 26 Ocak'ı da birlikte geçiriyoruz. Geçen sene 26 Ocak'ta yazdığım yazıyı ekliyorum, hafta sonu eski yazı alışkanlığını sürdürerek. Geçen yıl geçirdiği ameliyat sonrası eskisinden daha hızlı koşan anneme mutlu yıllar.
Canım annem seni ve laptopunun başına geçip gözlüğünü takıp beni okumanı seviyorum...
26 Ocak 1948 http://zeya.blogcu.com/1812499/
26 Ocak 1948 Kazım Karabekir Paşa'nın Ankara'daki evi. Evin küçük kızının 7. doğum günü. Tam o gün Paşa kalp rahatsızlığı ile hastaneye kaldırılıyor. Herşeyden habersiz küçük kızı dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün köşküne götürüyorlar. İsmet Paşa'nın kızı Özden Hanım ev sahipliği yapıyor. Ne yemek istendiği sorulunca Kapuska istiyor. Cumhurbaşkanlığı köşkünün mutfağı o gün lahana kokuyor. Özden Hanım'ın senin en sevdiğin renk ne renk sorusuna yeşil diye cevap veriyor çünkü benim babamın gözleri yeşil.
O gün Karabekir Paşa hayata gözlerini yumuyor. Cenaze töreninde tabutuna eski bir bayrak sarıyorlar. Halk çok sevdiği Paşa'ya o bayrağı yakıştıramıyor. Sonradan öğreniliyor ki tabutuna sarılan bayrak Kars Kalesine çektiği şanlı bayrak.
Küçük kızın doğum günü bir süre 16 Ocak'ta kutlanıyor. Sonraları her doğum günü biraz buruk geçiyor. İler ki yıllarda doğum günlerini devlet törenlerinin yapıldığı şehirlerde geçiriyor.Doğum Gününü kimi zaman Karaman yurdunda ki çocuklarıyla kutluyor, kimi zaman Kars'daki çocuklarıyla.Nefesi yettiği yere kadar sesini duyurmaya kararlı. Türkiye'nin ve hatta dünya'nın bir çok şehrinde "Dünü Unutma ki Yarına Hakkın olsun" konferansları veriyor. Heyecanla Kurtuluş Savaşından bugüne nasıl gelindiğini fotoğraflarla belgelerle anlatıyor. Babasının Timsal'i olmaya devam ediyor. O küçük kız bu sene doğum gününde ilk defa evinde. Çünkü o küçük kız 15 gün önce kalçasından ameliyat geçiren annem...
Doğum Günün Kutlu Olsun anne. Seni çok seviyorum...


22 Ocak 2008 Salı

Bağdat Caddesi ve Tabelalar

Belediyeden gelen yazı üzerine Bağdat Caddesindeki dükkanlar hariç tüm tabelalar kaldırıldı. Belediye görevlileri sadece cam üzerine yazıya izin verdiklerini söylediler. Şu ara herkes kendi çözümünü üretmekle meşgul. Çünkü tabelasız ancak telepati yoluyla müşterilere biz 2. kattayız mesajı ulaştırılabilinir.
Cadde de yürürken kafanızı kaldırın cam yazılarını,tabelayı içeriye asanları, cama projektör ile görüntü yansıtanları, camını tümden kaplayanları görebilirsiniz.
Belediyenin bu uygulaması görüntü kirliliğine karşıydı. Çok da haklılardı çünkü her apartman hatta her daire başka bir renkteydi. Ancak tabelaları toptan kaldırmak bunu çözmedi. Çünkü şimdi herkes kendi çözümünü yarattı ve yine ortaya karmakarışık bir görüntü çıktı.
İş yerlerine tabela indirtmek pek hoş bir uygulama değil. Cadde üzerindeki kiralar ara sokaklara göre fazla ancak tabelalar kalktıktan sonra cadde üzerinde olmanın bir artısı kalmayacak. Ev camından ayırtedilemeyen iş yeri potensiyel müşteriler tarafından bilinmeyecek. Bir de bu uygulamadan haberdar olmayan müşteriler için tabelanın kaldırılması tam bir güvensizlik unsuru olacak. Dışarıdan ne olduğu belli olmayan bir yere ne kadar güvenebilirsiniz?
İstiklal Caddesinde tabela kirliliği aynı tip ve aynı boy tabelalarla çözülmüşü yıllar önce. Bence şık da olmuştu. İstiklal'de üst katları bilmiyorum yalnız onu Laleninbahçesine sormak lazım :):)
Çalıştığım ofis cadde üzerinde olduğu için tüm aşamaları birebir yaşadık. Geçtiğimiz hafta masamın yanındaki siyah cam yerine şeffaf cam takıldı. Her yer pırıl pırıl aydınlık oldu. Vedat'ın deyimiyle sarı kafam her yerden görünür oldu. Bu değişikliği sevdim ben şimdilik ...

20 Ocak 2008 Pazar

Moonsun'un Tükkanı

Moonsun'un el yapımı kartlar tükkanı sonunda açıldı. Şimdilik sadece Amerika'ya satış yapabiliyor ama yakında yurtdışına da açılacak. Pek şık pek kokoş kartlar yapıyor kendisi
eğer ziyaret etmek isterseniz işte tükkan'ın adresi...

http://moonsun-greetings.blogspot.com/

18 Ocak 2008 Cuma

Hafta Sonu

Hafta sonu gezme zamanıdır. Oradan oraya sürterken buralar boş kalır. Laleninbahçesinin önerisiyle Cumartesi günleri eski yazıları koymaya karar verdik. Böylece Blogcudaki yazılar da buraya taşınacak yavaş yavaş. Hem de birbirimizi tanırken aradaki boşluklar dolacak... İşte eskilerden okul macerelarım. Bu hafta sonu İlkokul arkadaşlarımla buluşacağım günün anlamına uysun istedim.

Anne çok hastayım bugün okula gitmesem? (30.12/2005)

Küçükken okula gitmeyi hiç sevmezdim.Ben okuldayken evde yaşanan tüm olayları kaçırdığım için aklım hep evde kalırdı.Bu yüzden her sabah kusa kusa ve ağlaya ağlaya annemin zoruyla okula giderdim.Her sabah hasta taklidi yapmamdan bunalan annem insanlar çok hasta olduklarında saçlarının ucu ağrır eğer saçlarının ucu ağrıyorsa okula gidemezsin demişti bir gün.Sonrada ben saçlarımın ucu ağrıyor diye ağladıkça beni okula yollamıştı.

Bizim ev çok eğelenceliydi.Tek katlı evimizin bahçesi tenis klubüydü.2 abim benden oldukça büyük oldukları için okul hayatlarını bitirmiş klüpte çalışırlardı.Ben sabahları kara kuru pis siyah önlüğü giyip,yumurta kokan sınıfa girdiğimde evde kahvaltı keyfi başlardı.Ya da ben öyle hayal ederdim.Hava sıcak ise bahçede demir masada hava soğuk ise mutfakta yuvarlak sarı masada kurulurdu kahvaltı sofrası.Bense okulda sıramın mavi pötikare örtüsüne alnımı dayar evde olmayı hayal ederdim. Beslenme saatinde çubuk krakerimi üçgen karper peynire batıra batıra yerdim.

Okuldan eve döndüğümde önlüğü bir tarafa sanki bir daha hiç kullanmayacakmışım gibi atar koşarak bahçeye çıkardım. Hava kararmadan eve dönmezdim.Hava kararınca ödevlerin ağırlığı üzerime çöker zorla oturur ama ödevlerimi mutlaka yapardım.

Akşam yemeğinde ev oldukça kalabalık olurdu.Annem masaya gelen olur diye 2-3 tabak fazla koyardı.Mutlaka da gelen olurdu zaten. Yemekten sonra Çaykiko diyerek çay içilirdi. Sonra da benim yatma yani evdeki eğelenceden bir kez daha koparılma faslıma gelirdi sıra. sinir içinde evin içinden gelen sesleri dinleyerek uyurdum.Sabah akşamdan kalan evin izlerine baktıkça saçlarımın ucu daha çok ağrır hıçkıra hıçkıra ağlardım ama annem beni yinede okula yollardı.

17 Ocak 2008 Perşembe

Çocukluğa açılan telefon

Vatan Gazetesinin kitap dergisinde okudum. Roma Belediye Başkanı Walter Veltroni bir kitap yazmış. Henüz bu kitabı almadım ama kitabın içinde geçen çocukluğa telefon açmak ilgimi çekti.
Dün gece uyurken düşündüm. Küçüklüğüme bir telefon açma şansım olsaydı hangi yaşımı arardım ve ne derdim?
Sanırım bir pazar günü arardım kendimi. Ertesi gün okul olan, ödev yetiştirilen maç sesli sigara kokulu bir pazar günü. Boşver ödevi sıkıntısını okulu falan derdim önemli olan onlar değil. Daha ne ödevler olacak ve hepsi diplomadan sonra tamamen unutulacak.
Yada çok sıcak bir Ağustos günü arardım. Hangi yıl hatırlamıyorum. Annemin hediye ettiği anneannemden kalan yüzüğü nereye koydun bulamıyorum çabuk söyle derdim.
Büyükannenle daha çok resim çektir , özellikle onun evinde. Bizim evde de bol bol resim çektir ve resimleri yok etmeden bana sakla derdim.

Peki siz çocukluğunuza ne derdiniz bir telefon açsanız?

ps: Kitabın adı Şafağı Keşfetmek.Merkez Kitaplarından çıkmış. En kısa zamanda alıp okuyacağım.

16 Ocak 2008 Çarşamba

Ordan buradan şurdan

Blog tembeli oldum ben. Yazacak çok şey var ama vakit yok. Bir bakıyorum akşam olmuş gün bitmiş.
Öncelikle Nurdan'a geçmiş olsun. Yiğenleri ve kardeşi trafik kazası geçirdi. Neyse ki hastaneden eve çıktılar. Berfo en kısa zamanda tamamen sağlığına kavuşur İnşallah :)
Cumartesi günü yine toplandık. Biz bu işi çok sevdik valla. Bu sefer 2 Ebru (Ebrucuk, Ebruy) Lalenin bahçesi, Nurdan ve Ben Kadıköy'de Deniz atına gittik. Bir sürü plan yaptık. Türkiye'nin bir ucuna gitmekten dünyanın bir ucuna gitmeye kadar.
Gündüzleri iş çok yoğun akşamları eve gidiyorum ve sadece kitap okuyorum. Bu düzeni çok sevdim. Pek yakında okuduğum kitapları yazacağım.
Pazar akşamı Amerika'da yaşayan kuzenimle buluştuk. Sultanahmet'e onları almaya gittiğimde anladım ki ben İstanbul'u bilmiyorum. Arabayla Sultanahmet'i bulmam bile başarı beni bilenler bilir :) En kısa zamanda Sultanahmet'in ara sokakları gezilecek. Listeye bunu da yazdım.
Pazartesi akşamı dişim kırıldı. İlk defa olduğu için korkudan koşarak uyudum. Yağ ağrırsa da uyuyamazsam diye. Ertesi sabahta bir koşu diş hekimine gittim (dişçi diyince neden kızarlar ki). Şimdi nurtopu gibi bir dişimin % 70'ini kapsayan bir dolgum var.
İşte Ocak 2008 böyle geçiyor...

12 Ocak 2008 Cumartesi

Neşeli Cumartesi

Koşa koşa geçiyor yine ben durmaya çalışsamda olmuyor. Ben de herşeyi akışına bırakmaya karar verdim. Zaten dirensem de herşey olacağına varıyor sonunda.
Dün gece 14 yıl sonra lise arkadaşlarımla buluştum. Çok keyifliydi. Eskileri hatırlamak, arada geçen zamanı yakalamaya çalışmak. Facebook olmasa zor toparlanırdık valla.
Şimdilik benden bu kadar. Pırıl pırıl neşeli bir Cumartesi günü var. Herkesin ki harika geçsin :)

7 Ocak 2008 Pazartesi

Bursa'da 24 saat

Bursa denince benim aklıma bir tek kestane şekeri ile iskender gelirdi. Ne kadar yanıldığımı bu kısacık Bursa gezisinde anladım. Uluğdağ Üniversitesi tarafından düzenlenen Sarıkamış Şehitlerini Anma Toplantısında annem konşmacı olduğu için hafta sonu 24 saatliğine Bursa'ya gittik.
Sarıkamış'da verilen 90 bin şehidin anısına yapılan toplantının haberlerini buradan okuyabilirsiniz. Bundan sonra şehitler vermeden sınırlarımızı ve bağımsızlığımızı koruyacağımız günler yaşarız inşallah. Biz Türk Milleti olarak çok zor günler yaşadık. Tüm zorluklara rağmen kurulan Cumhuriyetin korunması için tüm zorluklara göğüs gerebilecek güçte olduğumuzu hissediyorum ve biliyorum. Benim gibi hisseden ve düşünen bir çok kişi olduğunu da biliyorum. Bu yüzden yaşadığımız tüm kötü olaylara rağmen benim ülkeme olan inancım hiç azalmıyor tersine her geçen gün artıyor.

Bursa'nın tarihi önemi kadar ülke ekonomisindeki yeri de önemli bence. Bunu görmek için Heykelin hemen arkasında açılan Bursa Kent Müzesini gezmeniz yeterli. 3 katlı bu müzede Bursa'nın tarihi, kültürü ve ekonomisi sergileniyor. Çağdaş müzeciliğin tüm gereçlerini kullanan müze geçtiğimiz yıllarda Kent Müzeleri arasında Avrupa'da ödül almış. Eğer Bursaya yolunuz düşerse mutlaka gezilmesi gereken bir yer. Eğer giderseniz kafesinde bir mola vermeyi de unutmayın.

Bursada beni şaşırtan bir diğer yer ise Irgandı köprüsüydü.Bir anda kendimi Floransa'da sandım çünkü üzerindeki dükkanlar bulunan bu köprünün bir örneği de Floransa'da var. Üzerinde geleneksel el sanatları atölyeleri ile kafeler bulunan bu köprüden dünya'da sadece 4 tane var. Havalar düzeldiğinde bir yaz akşamı kahve eşliğinde bu köprünün keyfini çıkartma dilekleri ile ayrıldık buradan. Resim için tıklayınız.

Yolda giderken feribotta salep içme hayalleri kurmuştum ancak feribot salebi pek güzel değildi ama Mahfel'de içtiğim salep tek kelimeyle mükemmeldi. Mado tarafından işetilen bu kafenin içi de sunulan tadlar kadar güzel. Zaten içerisinin tıklım tıklım oluşundan belli.Bahçe keyfi yazın muhteşem olmalı.
Bursa kapalı çarşısı ve çevresindeki hanlara tam kapanış saatinde gidebildiğimiz için şöyle bir dolaşabildik. Yine bir daha ki sefere diye diye ayrıldık. Ama İskender için bir daha ki sefere demedik. Kahvaltıdan yeni kalkmış olsakta ay şimdi nasıl yerim ki desek de en hakiki iskenderi afiyetle yedik.
Hemen toplantı sonrası duygu yoğunluğu ile bindik otobüse.Kafamı otobüsün camına dayadım düşündüm düşündüm düşündüm.
Ben baharda tekrar Bursa'ya gitmek istiyorum. Bol zamanım olsun daha çok düşüneyim diye...
3 saatte gittiğimiz yolu 2.5 saate geri döndük. Kar nedeniyle araba almamaya ben çok zor karar verdim. İyi ki de öyle yapmışız. Nilüfer turizm'den çok memnun kaldık. İyi ki yaşamışım denilen hafta sonlarından biriydi...

3 Ocak 2008 Perşembe

Kar Tatili

Sabah işe giderken kuş başı yağan kar beni çok mutlu etti. Geçen sene ılıman bir kış geçirdik ya ben kar tatili kavramını unutmuşum. bayram yılbaşı tatili bitti diye derin derin düşünürken hatırladım yaşasıın dedim.
Kar tatilini kendim için istemiyorum ben iş konusunda pek şanslı olduğumdan arada sırada kaçamak yapma lüksüne sahibim ama çevremdekiler pek bir ciddi çalışıyor. Sayılı günleri falan var. Tatilin keyfi çevremde birileri olunca çıkıyor ama .Bende onlar için kar tatili istiyorum. Hafta içi Vedat evde olsun, Denizle sabah kahvesine buluşalım öğlen Ebruya gidip Mirayı mıncıklayalım falan istiyorum.
Bazı sabahlar bugün işe gitmesem diye uyanıp daha öğlen olmadan kendimi evden işe atar buluyorum valla deli değilim bizim iş yeri çok eğelenceli. Her türlü okula sonrasında işe kusa kusa (kelime anlamıyla) giden ben başka yerde çalışamazdım zaten.
Okul zamanı her akşam okulu bırakıp ev kızı olacağım diye, sonrasındaki iş tecrübelerinde yarın istifa edip eve geleceğim şeklinde annemin başının etini yemişliğim vardır. Bu yüzden neredeyse 6 senedir koşarak işe gitmemde iş arkadaşlarımın payı büyük. Bir de 5o kuruş atınca çakıl çikolata veren makina var onu unutmamak lazım.

ps: Hafta sonu annemin konferansı için Bursa'ya gidiyoruz. 2008'i seyahat yılı ilan etmiştim ya ben işte ilk haftadan başlıyorum.
ps2: 9 Aralık itibarıyla yorumlara cevap yazmaya başladım çünkü diğer yapanları gördükçe pek özeniyordum. Hani farketmediyseniz boşa gitmesin yorumlarım diye yazayım dedim :)

1 Ocak 2008 Salı

Yılbaşı 2008


Yeni yıla tam anlamıyla bomba gibi girdik. Uzun zamandır hiç bu kadar gülmemiş, dans etmemiş ve eğlenmemiştim. Evimin salonu meğerse gece klübü olabiliyormuş ve sahneye de Kenan çıkabiliyormuş.

Yemek için herkes birşeyler yaptı. Ana yemeği evden yaptım ama mezeleri Gönül'e ısmarladım. Gönül'ün yaptıklarına yemek sepetinden artı kafe diye ararsanız bulabilirsiniz. Yeri İstinye de olsa da özel davetlerde Anadolu yakasına servis yapıyor. Getirdiği mezelerin sunumları da tadları da nefisti.

Dün gündüz çalışmadığım için rahat rahat hazırlık yapabildim. Resimdeki muffinleri İtalya'dan cappucinoya şekil yapmak için aldığım şablonlarla süsledim.
Saat 8'e doğru giyindim ve salona oturdum. Misafir gelmeden önceki dakikaları çok severim. Eve şöyle bir bakılan orada burada son değişişkliklerin yapıldığı. Sonraki saatlere göre gecenin en sakin anı buydu. Sonra ardarda kapı zilleri ile ev doldu. Bütün gece boyunca dans ettik hem de hiç oturmadan bugün her yerim tutuldu. Vedat'ın böyle dans ettiğini hiç görmemiştim. Benden habersiz dans kursuna gidiyor galiba :) Apartman içi karşılıklı ziyaretler yapıldı. Bol bol kahkahalar atıldı. Ne çok güldük saçma sapan. Zaten belirli bir saatten ve kadehten sonra herkese herşey pek komik geldi.

Kısacası 2008'e çok mutlu girdim umarım bu mutluluk yıl boyunca devam eder.